29 Kasım 2014 Cumartesi

MUTLULUK


CİHAN







Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..

 Kanuni Sultan Süleyman'ın 46 senelik  saltanatının sonlarına doğru,   kaleme aldığı bu mısralar, kendisine resmi ziyarette bulunan ecnebi doktorları kabulünde söylediği özlü söz olarak bilinir. 
Bilim etiğini ben değerlendiremem..o tarihçilerin işi..ama ''sıhhat'' konusu ..karşılığını iyi yakalamış..


26 Kasım 2014 Çarşamba

FISILTI


SAÇLAR



GÖLGE


HAYAL

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu

        edip cansever

AYŞEGÜL

Altmışlı yılların sonu..tam  yüz sene evvel..
babamla pazar gezmesi..her ay,kadıköy e kira
almaya gidiyorduk..kiracıları dolaşıyorduk beraber..
kendine arkadaş olarak ev hanesinden beni seçerdi..bir
süre böyle devam etti...
hatırladığım, üstünde kedi yüzü olan kırmızı
kadife bir eteğim..ponponlu beyaz çorap
larım...babam elimden tutmuş ,kadıköy vapuruna doğru yürüyoruz.
kendisine Akbaba dergisi banada Ayşegül serisinden bir
kitap alır vapura binerdik..o zamanlarda kadıköy vapurunda
sınıflar vardı..bu ne demek..yani 1.sınıf 2.sınıf ve lüks mevki
hangi mevkide oturduğumuzu söylemiyim..ama bu gezilerde o dönemin 
türk sineması artistlerine  rastlıyordum..oturduğum yerde...
üst teki resim..bana biranda bunları hatırlattı...
Zaman olur..hayali ...



SOĞUK İSTANBUL

  


niceleri geldi, neler istediler..
sonunda dünyayı bırakıp gittiler
sen! hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
o gidenler de hep senin gibiydiler
bu dünya kimseye kalmaz bilesin
er geç kuyusunu kazar herkesin
tut ki Nuh kadar yaşadın zor bela
sonunda yok olacak..
sen değil misin
?

hayyam
 

24 Kasım 2014 Pazartesi

İNCİ


İNCİ

Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su üzerinden akıp geçsin diye, kabuğunu açmış. Su içinden geçerken, solungaçları yiyecek toplayıp midesine gönderiyormuş. Aniden, yakınındaki bir balık, bir kuyruk darbesiyle kum ve çamur fırtınası oluşturmuş.
İstiridye de kumdan nefret edermiş; zira kum öylesine pürüzlüymüş ki kabuğunun içine kaçarsa son derece rahatsız olurmuş. İstiridye derhal kabuğunu kapamış ama çok geç kalmış; Sert ve pürüzlü bir kum taneciği içeri girip, iç derisi ile kabuğun arasına yerleşmiş. Kum tanesi istiridyeyi ne çok rahatsız ediyormuş. Ama kabuğunun içini kaplaması için kendine verilmiş olan salgı hücresini hemen çalıştırarak, minik kum tanesinin üstünü kaplamaya başlamış; ta ki, nefis, parlak ve düzgün bir örtü oluşana kadar…
İstiridye, yıllar yılı, minik kum taneciğinin üstüne katlar eklemeye devam etmiş ve sonunda müthiş güzel, parlak ve son derece değerli bir inci oluşmuş.

BAKMAK

    sen bana bakma,
    ben senin baktığın,
    yönde olurum..

   özdemir asaf

İKİ ÇAY

      iki çay söylemiştik orada, biri açık
      keşke yalnız bunun için sevseydim seni...

     cemal süreyya

ANI

bir bahar sabahı....

FISILTI


REALİTE


GEÇMİŞİ TANRI BİLE DEĞİŞTİREMEZ....Agathon


23 Kasım 2014 Pazar

ÖĞRETMENLER GÜNÜ



SOĞUK NEDİR



Bir üniversite profesörü öğrencilerine su soruyu sorar;
- 'Var olan her şeyi Tanrımı yarattı?' Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve yanıtlar.
- 'Evet her şeyi Tanrı yarattı!'

Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine 'evet efendim' diye yanıtlar.
Profesör devam eder; -'Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da
Tanrı yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız 'Kesinleştirme' prensibine
 göre de Tanrı şeytandır.

Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör ise öğrencilerine bir kez daha
 Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur.

Bu arada bir öğrenci ayağa kalkar ve;
-Bir soru sorabilir miyim profesör? der.
Profesörde sorabileceğini söyler.

Öğrenci ayağa kalkar ve 'Soğuk var mıdır? diye sorar.
Profesör; Nasıl bir soru bu böyle, tabi ki vardır ' diye yanıtlar.
'Sen hiç soğuktan üşümedin mi?'

Öğrenci ; -'Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur.
Yaşamda/realitede biz soğuğu sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz.
Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, Absolute 0 (-460 derece F) sıcaklığın kesin yokluğudur (hiç olmadığı seviyedir). Tüm maddelerin bu seviyede reaksiyon verme özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir' der ve devam eder,

- Profesör, karanlık var mıdır?
Profesör ; - 'Tabi ki vardır'.

Öğrenci yanıtlar, - 'Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü,
Karanlıkta yoktur. Yaşamda/realitede karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton'un prizmasını kullanarak beyaz şığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık işini karanlık bir mekanı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekanın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekan için kullanılan bir kelimedir.

Son olarak öğrenci profesöre gene sorar; - 'Efendim şeytan var mıdır?

Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte yanıtlar;
-'Tabi ki, açıkladığım gibi, biz onu her gün ,her yerde onu görürüz. Şeytan/kötülük bir kişinin başka bir kişiye
 her gün sergilediği insaniyetsizliğinin bir örneğidir.O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır.
 Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir.' der.

Öğrenci devam eder;
- 'Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrının yokluğudur.O aynen karanlık ve soğuk
 ta olduğu gibi insanın tanrının yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir.Tanrı şeytanı yaratmadı.
 Şeytan/kötülük insanın tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur.
O aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.

Profesör yerine oturur. Genç öğrencinin adı Albert Einstein'dir.

FISILTI









Bak yağmur yağıyor yine… üstelik gri…. Bu aralar yağmurların rengi hep gri...
 Sen… yağmur ve bir bardak demli çay... birbirinize ne de çok yakışıyorsunuz…
sen çayı çok seversin Olric…yağmuru da ben… sensiz çay ısıtmıyor içimi Olric…

ALATURKA






ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. 

orhan veli kanık

21 Kasım 2014 Cuma

BU GECE



  Bir yanın kış, bir yanın yaz.             
 Gündüzlerin sıcak , gecelerin ayaz.
 Bırak geçmişi, unut geleceği, yaşa bugünü,
 dök içini karanlıklara avaz avaz...

                                                Cemal Süreya

İÇİM



              Ne güzel demiş şair … "Geleydin bir çay içimi; sen “çay“ dökerdin, ben de “içimi” …

HATIRA


KADIN

  
KADIN 
Kalıp değil bir fikir...
Elmas sorguçlu fakir;
Açıkta sırrı bakir;
Kadın...

Çölde kaçan bir serap;
Yönü kementli mihrap...
Madeni som ıstırap;
Kadın...

Dipsiz hasrete tuzak;
En yakınken en uzak....
Tadı zehrinde erzak;
Kadın...

Bir işaret, bir misal;
Ayrılık remzi visal...
Allah'a yol bir timsal;

 
Necip Fazıl Kısakürek

TİMUR ve YILDIRIM BAYEZİD!

TİMUR ve YILDIRIM BAYEZİD!
Yıldırım Bayezid, Ankara Savaşı'nda yenilir, esir düşer. Timur Leng (topal Timur, aksak Timur) onu odasına ister. Odanın kapısı kısadır.
Kısadır ki, gelenler eğilerek girsinler.
Bayezid'i huzuruna çağırır ki, o da karşısına eğilerek gelsin, kendiside bunu görsün.

Yıldırım Han gelir, Timur Beg'in odasının önüne...
O bunu bilmez mi?
Timur'un oyununu düşünmez mi?
Bunun farkında olan Yıldırım Han, içeriye arkasını dönerek girer.

Bunu gören Timur, güler ve der ki:
-"Dünya, senin gibi bir şaşı adamdan benim gibi bir topala kaldı" der..


Hala....



20 Kasım 2014 Perşembe

ŞARKI


Biz romantikler deniz kenarında yürümek insana iyi gelir zannederiz nedense.
Sahiller kandırılmışlar ve aldatılmışlarla doludur bu yüzden.
 Şimdi bir denize atsam kendimi.  Boğulacağım şey önce kendi karanlığım olacaktır dedim içimden.
  Bir resmini buldum  İç cebimde.  Ve ellerim hep yara iziydi. Bir banka oturdum.
 Ölümü düşündüm. Ölümün ilk işareti  Doğumu düşündüm. Martıları izledim dans ederlerken. Rüzgar.. ”değmez” dedi. 
Sonra o biri geldi yanıma. Gözleri aynı sen. Merhaba dedi Dudakları, Gözleri aynı sen. 
Şiirlerdeki kadar korkutucu değildi sonra hayat. Seni son gördüğümde o bankta oturuyordum ben. Sana en yakın olduğum şey yırtık ellerimde solgun bir resimdi.
 Seni sevmek yapabilmek değil Yapmasını sevmekti. Seni sevmek, Yokuş aşağı hızla giden patlak frenli bir arabanın içindeyken Çalan şarkıyı sevmekti.
 Banktaydık, oturuyorduk. O vardı Ben vardım O aslında en çok da sendin Ve bunu neden sonra anladım. 
Gülümsedim öylesine. O sen de gülümsedi. Sahil … Yeniden aşık olmak için elverişli bir yerdi. Tam sevecektim seni her yerinden, Hayat “girme o topa”, “değmez” dedi.
                                                                                            CAN BONOMO

DERVİŞ




Garip dervişin biri büyük bir köşkün önünden geçerken evin 'av meraklısı ve zalim' olan beyi, yardımcıları ile ava gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiç birşey vuramadan dönerler. Bey çok sinirlidir:

-"Sabah ava giderken karşılaştığımız o dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!"
Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:

-"Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz vurun kellesini!"

Derviş, beye şöyle der:
-"Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir şey vuramadınız. Ben ise kellemi kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha uğursuzuz?"